top of page
Sanem Doğan Yaprak

Kaygı, Korku ve Endişe

Duygularımız bizim neye ihtiyacımız olduğu konusunda bilgi

verir, böylece ihtiyacımız doğrultusunda harekete geçeriz. Bu yüzden duyguları iyi, kötü duygu olarak sınıflandırmak; üzüntü, korku, endişe, kaygı gibi duyguları hissetmekten kaçınmak uygun bir tutum değildir. Neler yaşadığımızı anlamak için bu kavramları detaylı öğrenmek faydalı olacaktır. Yazımda size korku, kaygı ve endişeyi detaylı açıklayıp, hayatımızı daha sağlıklı bir çizgide sürdürmenin yollarından bahsedeceğim:

Korku duygusu bizi tehlikelerden korumaya hizmet eder ve bizi güvenli bir çevre inşa etme konusunda motive eder. Kaygı, geleceğe yönelik belirsiz bir tehlike algısı olduğunda meydana gelir. Daha kapsamlı ve etki alanı daha geniştir, bedensel belirti şeklinde kendini gösterir. Kişi kaygı sonucunda kaçma, kaçınma gibi davranışlar gösterebilir. Korku, daha şiddetli ve somut tehlikeler için duyulur. Endişe, oluşan bu rahatsız edici duyguyu azaltmak amacıyla devreye giren düşüncelerdir. Endişe bireye günlük problemlerle baş etmesine yarayan bir motivasyonu sağladığı için faydalıdır. Eğer hasta olduğunuzdan endişe ediyorsanız doktora gidersiniz. Ancak endişe bizi harekete geçirmiyor, yalnızca soru üzerine soru sormamıza neden oluyorsa o zaman işlevini kaybeder. Endişenin aşırı derecesi gerçekçi senaryoları ayırt etme becerisini zayıflatmaya sebep olur.

Kaygı, korku ve endişe gibi duygular gerçekle orantılı bir dozda yaşandığı takdirde hayatta kalmamızı ve başımıza gelen olaylarda uyumlu davranışlar geliştirmemizi sağlar. Bu duyguların aşırısı yalnızca olasılığı düşük ve en kötü senaryolara odaklanarak hayatımızı işlevsiz hale getirmeye sebep olur. Örneğin korona gündeminde en kötü senaryo, aldığımız tedbirlere rağmen virüsün bizi ya da sevdiklerimizi yakalaması ve hastalığın en ağır biçimini yaşayarak hayatımızı kaybetme riskidir. Bu olasılık çok düşüktür. Sadece bu senaryoya takılı kalmak yaşam fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Endişe, düşünce boyutundan taşıp bireyin hayatını büyük ölçüde etkiliyorsa, gerçeklik payını kaybetmeye başlamışsa, bedensel ve davranışsal belirtilere sebep oluyorsa endişe kaygıya dönüşmüş demektir. Kaygının esiri haline gelmeden profesyonel bir destek almak çok önemlidir.


Kaygıdan korunma adına alınabilecek önlemler:

1. Duygularınızı Kabullenin: Yaşadığınız duyguyu fark edip onu kabullenin. Yaşam krizlerinde kaygı duymak çok olağan bir durumdur. Kaygı, korku ve endişelerimizi bastırmak veya onları görmezden gelmek yerine onları kabullenip optimal seviyede tutmamız gerekir.

2. Yapıcı ve yıkıcı endişeyi birbirinden ayırt edin: Yapıcı endişe, Somut, mantıklı ve işlevsel olandır. Sorunu çözmek için sizi aksiyon almaya iter. Yapıcı düzeyde endişe sayesinde önlem alarak kriz riskini aza indiririz. Fakat, yıkıcı endişe bizi belirsiz sorulara boğar ve bizi harekete geçirmediği gibi işlevsiz düşünceler üretmeye yöneltir.

3. Belirsizliğe toleransınızı artırın: Belirsizlik birçok kişi için tehlike anlamı taşır. Belirsizliğe toleransı düşük bireyler bazen olabilecek en kötü sonucu belirsizliğe tercih etmeyi isteyebilir. Belirsizliği tolere edememek zaman zaman korkunun üzerine gitmeye neden olabilmekle birlikte çoğu kez geviş getirircesine tekrarlayıcı biçimde aynı şeyleri düşünmeye neden olur. Oysa belirsizlik her zaman bir tehlike işareti olmadığı gibi, bazen olumlu sonuçlar da getirebilir. Belirsizliğe tahammülü olmayan bireyin hayatında belirsizliği minimuma indirebilmesi pek olanaklı değildir. Araba kullanırken, caddede karşıdan karşıya geçerken, kara ya da hava yoluyla seyahat ederken, bilinmedik bir restoranda yemek yerken çeşitli belirsizliklerle birlikte yaşadığının farkına varan insan, belirsizlikle daha barışık yaşamayı öğrenebilir. Bu yüzden birey, hemen hemen her şeyi kontrol etme çabasının mantık dışı olduğunun farkına varması gerekir.

4. Olabilirlik ile olasılığı birbirine karıştırmayın: Olabilirliğin önünü kesmenin imkanı yoktur. Örneğin hepimiz koronavirüse yakalanabiliriz. Bunun olabilirliğini ortadan kaldıramayız fakat gerekli önlemleri alarak kötü senaryo olasılığını en aza indirebiliriz. Biz sadece olasılık kısmını kontrol edebiliriz.

5. Risk miktarını belirlerken sezgilerinizden değil, güvenilir bilgi kaynaklarından yararlanın: Bilginin eksik olduğu yerde sezgiler devreye girer ve sezgiler orantısız olabilir. "Tehlike hissediyorsam tehlike vardır" diye düşünen insan, risk miktarını belirlerken rakamları değil düşünce ve duygularını referans alır. Eğer deprem olacak kaygısı yaşıyorsak bunu bilimsel açıklamalarla temellendirmeliyiz. Deprem endişesine kapılıp giden duygularımıza değil.

6. Düşünce ile gerçeği ayırt edin: Her akla gelen düşünce gerçekleşmez. Düşüncelere izin vermek ve onlarla savaşmak yerine yalnızca düşünce olduklarını fark edip onlarla barışmayı öğrenmek gerekir. Düşüncelere kilitlenme, insanın kendi ürettiği ne takılı kalmasıdır. Bunu bir olta gibi düşünün. Siz balıkçısınız, oltayı bulunduğunuz yere defalarca atar ve balık yakalayamazsanız olta attığınız yerde balık olmadığını düşünür ve bulunduğunuz yeri değiştirirsiniz. Ne var ki çoğu kez insanın kendi oltasının balığı olduğu bir yaşam sürdürüyoruz. Düşündüklerimizin çoğunun gerçek olmadığını bildiğimiz halde hala akla gelen her düşünceye tepki veriyor, onlarla savaşmaya devam ediyoruz. Belki düşüncelerimizi yargılamamayı öğrenip düşüncelere tepki vermeden kalabilmeyi öğrenme zamanıdır korona günleri.

7. Mutlaka endişelenmek istiyorsanız, kendinize 'endişe zamanı' ayırın: Nasıl ki gün içinde belirli şeyleri yapmak için belirli zamanları ayırıyor ve yaptıklarınızı belirli bir süreyle sınırlıyorsanız, virüsle ilgili endişeniz için de bir 'endişelenme zamanı ve süresi' belirleyebilirsiniz. Aklınıza gelen endişelerin hepsini bir kağıda ya da telefonunuza yazabilir ve endişelerinizi gözden geçirmek için belirli bir saat seçebilirsiniz. Örneğin, akşamüzeri 17:00 - 18:30 arasında endişelenebilir, böylelikle kontrolden çıkmış bir endişeyi zamanla sınırlayarak kontrol altına alabilirsiniz. Aklınıza düşünceler gelince onları bir kağıda yazın, ancak herhangi bir tepki vermeyin. Endişelenme zamanınız gelince kendinize şu soruları sorun:

a. Yazdıklarım yapıcı mı yoksa yıkıcı türden bir endişe mi oluşturuyor?



b. Bu endişeler beni endişeyi azaltacak davranışlara yöneltebiliyor mu?

Sonra iç sesinizin söylediği şeyin bir düşünce mi yoksa bir gerçek mi olduğunun ayrımını yapın. Düşüncelerle gerçeği ayırt edip, düşünceye gerçeğe verir gibi tepkiler vermemeyi öğrenmek bir farkındalıktır.


Comments


bottom of page